Yalnızlığı bir yaşam biçimi haline getirmiş insan gruplarına dahil olduğumu hissetmişimdir çocukluğumdan beri. Londra'ya gittiğim ilk birkaç günden sonra insanlardaki Christmas coşkusu beni yalnızlığa daha da yaklaştırıyordu.
Mağazalar dolup taşıyor, alışveriş merkezlerinde herkes hipnotize biçimde tüketim yapıyordu. Bu kalabalık yığınında gözlemlediğim sahte sevinç duygusu, birkaç gün sonraki yeni yıl gecesinde, hediye paketlerinin açılacağı ve herşeyin tekrar sıradanlaşacağı hissinin insanların yüzlerinde oluşturduğu ifade ürkütücüydü.
Yılbaşı gecesi Trafalgar Square'deydim. İngiltere' de insanlar nasıl bir yeni yıl kutlaması yapıyor gözlemlemek için en coşkuyla kutlanan meydanda erken saatlerde yerimi almıştım. En sonunda adım atacak yer kalmamıştı, bu arada ben bir Hint restorantındaki garsonun "İranlı mısınız" gibi sorularını yanıtlıyordum ki o buz gibi havada bir kadeh şarabı içtikten sonra London Eye' a yürüdüm. BBC canlı yayın yapıyordu tüm dünyaya. İnsanlar deli gibi içiyordu, yaş gruplandırması yapamıyorum çünkü 70 yaşında yaşlı adamlar kadınlar görüyordum torunlarıyla içerken..Bir türk çift, beni yabancı sanmış, fotoğraflarını çekmemi istemiş, ben de hiç bozuntuya vermemiştim. Bir de yan tarafta kavga edecek gün olarak yeni yılı tercih etmiş bir çift, birbirlerine bağırıyordu. Birçok adam kafalarında renkli peruklarla üzerlerinde takım elbiselerle bir mutluluk oyunu oynuyorlardı.
Gecenin sonunda eve dönüş, tam bir korku filmi niteliğindeydi. Karşımda yüzlerce zombi üzerime geliyordu sanki, yerler şişelerle doluydu, yürünemiyordu. Ve polis tüm caddeleri kapatmış, insanlar sadece kaldırımlardan yürüyorlardı yığınlar halinde insan topluluklarının hepsi ayrı yönlere gitmeye çalışıyordu daracık kaldırımlarda ve ezilenlerin sesleri duyuluyordu. Tüm metro hatları kapatılmıştı. En sonunda bir polise eve nasıl döneceğimi sordum ve "insanların ayılmasını bekliyoruz" yanıtını aldım. Metronun faaliyete girmesi için bekledim bir süre. Sonunda sabah 4 gibi açıldı ve mideleriyle problemler yaşayan topluluklar bu kez metroya abandı. İnsanlar mutsuzdu. Bu çok netti. Mutsuzluklarının bu kadar açık bir biçimde yüzüme vurması beni de rahatsız etmiş, dünyadaki gidişatın umutsuzluğu hakkında düşünmeye başlamıştım. En aciz canlılar; biz insanlar, kendimize mutsuz olabileceğimiz kocaman bir tablo çizmiştik ve renklerin karanlığını geri alabileceğimiz hiçbir yöntem bulamıyorduk. Bu karamsar tablo ve düşüncelerle eve ulaştım. Sabah Janet tek parça halinde eve döndüğümü ve buna çok sevindiğini söyledi. Daha sonra eve davet ettiği birçok arkadaşına ne kadar cesur biri olduğumu düşündüğünü anlatacaktı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder