22 Haziran 2012 Cuma

ÖlümsüzleştirmeK

Homo sapiens sadece bu dünyaya ait bir tür ve evrende hiçbir yerde bir başka Homo sapiens daha bulunmamakta. Bu her birimizi nasıl da özel kılıyor değil mi? Ama dünyayı güzelleştirme adı altında onu, kendimizi imha edebileceğimiz bir yer haline dönüştürüyoruz. Bu gerçekle yüzleşerek yaşayan insanlar belki de bu göreceğim son balık türü, son kuş türü, son örümcek diye düşünüp onları ölümsüzleştirme çabası içine giriyor. İşte böylece üretim başlıyor bazıları başarılı bazıları başarısız oluyor. Başarılı olanların bazılarının değeri yüzyıllar sonra anlaşılıyor. Ama önemli olan nokta ölümsüzleştirme çabası. Zamanı durdurabilme.. Geriye alamasak da durdurabileceğimiz bir şey fotoğraf. Londra Saatchi Gallery'de çektiğim bazı fotoğrafları bloguma eklemek istedim bugün. King's Road üzerinde bulunan bu galeride insanoğlu dünyada varlığını sürdürdüğü sürece varolacak bazı eserler bulunmakta.

6 Nisan 2012 Cuma

Pollock's Toy Museum, LSBF dedikodusu & Dostluk

Bazı insanlar vardır hayatınıza kritik anlarda girerler ve bir daha da çıkmazlar. Zahide, benim hayatıma Londra'da girdi ve kalıcı bir dostluğun sarsılmaz temellerini attık. LSBF School of English her ne kadar karizmatik bir isme sahipse de tamamiyle Türkiye'deki ticaret merkezleri dershaneler gibi hizmet veren bir üniversitenin dil okuludur. İlk girdiğinizde sizin elinize bir deneme sınavı tutuşturup sınava alırlar ve seviyeniz dakikalar içinde belirlenir ve kurunuza göre yerleştirilmeden önce neden ingilizce öğrenmek/geliştirmek istediğiniz sorulur. Okul içinde her milletten insan olmakla beraber tüm milletler kendi kolonileriyle hareket ederler. Türkler türklerle, japonlar japonlarla, kolombiyalılar kolombiyalılarla, hintliler hintlilerle takılır ve eğer başka milletlerden arkadaşınız yoksa okul dil öğrenmek için sizin için en son önereceğim yerdir. Sokakta daha çok pratik yapma imkanınız var çünkü. Bir de türk bir ailenin yanında kalıp türklerle takılanlar var onların zaten dil öğrenme gibi bir amaçları hiç olmamıştır bence. Neyse.. Ben, zamanımın çoğunu müzelerde ve galerilerde geçirdiğim için sürekli biryerleri sormakla ilk günlerim akıp giderken okulda da öğleden sonra programında içinde türklerin de olduğu bir sınıfa gönderilmiştim ve Zahide'yle bu vesileyle tanıştık. İlk günler Natural History Museum hakkındaki olumsuz düşünceleri dikkatimi çekti; neymiş fosil bitki ve hayvan örneklerine ağırlık verilmemiş. Ben müzenin devasa büyüklüğüyle büyülenmiş, hangi alanları inceleyeceğimi şaşırmışken, bir kişinin böylesine spesifik bir alana dair beklenti içinde olması ve hayal kırıklığı yaşadığını dile getirmesi ilgimi çekmişti. Daha sonra aynı alanda eğitim aldığımızı öğrendim ve ev arkadaşıyla da tanıştım. Böylece Zahide'yle maceralarımız başlamış oldu. Bu arada kendi aramızda ingilizce konuştuğumuz ve bazen dayanamayıp bazı detayları türkçe anlattığımızı da eklemeden geçemeyeceğim. Soğuk kış akşamlarında okul çıkışlarında eğer biraz da zaman geçmişse kendinize de yeterince ingilizce pratik yaptığınızı kanıtladıysanız kendi dilinizi de zaman zaman konuşabilen bir dosta ihtiyacınız vardır demektir. Zahide'yle ünlü ingiliz biralarını tek tek denediğimiz akşamlar gelip geçerken sohbet oldukça koyulaşıyor, dostluğumuz gelişim gösteriyordu. Müze gezilerimizi işte bu sohbetler sırasında organize ederdik ve gideceğimiz gün Zahide genellikle beni 1 saatten az olmamak koşuluyla müzenin bulunduğu istasyon kapısında bekletir ama yanında taşıdığı defterine müzeye ya da galeriye nasıl gideceğimize dair önceden çizdiği detaylı haritalarla gönlümü alırdı. Bu haritalar tükenmez kalemle çizilmiş, üzerinde trafik ışıkları bile mevcyt olan, nereden sağa ya da sola döneceğimiz ayrıca not alınmış haritalardı. Böyle bir pazar günü Pollock's Toy Museum' a gidebilmek için Camden Town underground çıkışında buluştuk, buluşmamızdan önce ben yine istasyon önünde beklemeyi tercih etmeyip en yakında bulunan dükkanda soluğu almıştım üşümemek için. Camden başlıbaşına asi hiphop gençliğinin mekanı olmakla birlikte entellektüel açıdan insanların daha çok gelişmiş olduğunu düşündüğüm bölgesi Londra'nın. Müzeye gittiğimizde ev gibi bir görüntüsü olması bizi şaşırttı ve giriş için 3-4 pound gibi bir ücreti ödedik. Hemen müzik kutularının olduğu bölüm dikkatimizi çekti ve tüm minik müzik kutularını çaldık melodileri denedik. 11 pounda satılan bu minik kutucuklar çok şirindi. Müzede bölüm bölüm ve kat kat ayrılmış oyuncaklarla anlatılmak istenen birçok şey vardı. Temalar birbirinden farklıydı. Ülkelere göre bebeklerin de yüz hatları, giysileri değişiklik gösteriyordu. İşte bazı fotoğraflar.

10 Mart 2012 Cumartesi

Üniversite Şehri: Cambridge

Hemen heryerde kütüphane ya da tarihi üniversite binası görebileceğiniz bu güzide minik şehir, bisikletlerin arabalara kıyasla daha çok ön plana çıktığı nadir bölgelerden biri. İstasyonda daha trenden indiğinizde şehir tanıtım broşürlerini görebileceğiniz büyük bir raf karşılıyor sizi. 1 pound civarında makul sayılabilir bir paraya edindiğiniz tanıtım broşüründe tarihi yerler, parklar tek tek işaretlenmiş, yürüyerek şehrin içersinde rahatlıkla dolaşabilirsiniz. İnsanlar da hafta sonları evlerine kapanmış, sokaklarda gençler yürümekte çoğunlukla. Mistik bir havası olan sokaklarda dolaşıyoruz ve nehrin olduğu bölüme geliyoruz. Nehirde tur yaparak Cambridge Üniversitesi binalarını rahatlıkla gözlemleyebilir, keyifli bir vakit geçirebilirsiniz. Topluluk halinde gidip bir de yetkili kişiyle pazarlık yapınca indirim yaptırabiliyorsunuz tur için.
Bizim de turumuz bu şekilde başlamıştı, yaklaşık 12 kişiydik ve kalabalık grup için bir miktar indirim almanın sevinciyle başladık geziye. Oldukça yavaş ilerleyen saldaki yetkili, akıcı ingilizcesiyle binaları tek tek anlatıyor, tarihçeleri hakkında bilgi veriyordu.
Katedraller ve müzeler derken akşam olmuştu ve kendimizi Agora denen içinde türk işletmecilerin bulunduğu bir restorantta bulduk. Akşam soğuğu başlamıştı fakat rüzgardan eser yoktu. Garsonlar Türkçe konuşmaya hasret kalmış olmalılar ki grubun içinde türklerin de olduğunu öğrendiklerinde çok mutlu oldular ve yemek için önerilerde bulundular. Japon arkadaşımızın şaşkın ifadesi geceye damgasını vuruyor, biz de dönüş için yürümeye başlıyorduk...