22 Ağustos 2014 Cuma

Masal Şehir Viyana

Bazen kendinizi tarihin bir döneminde herşeyin ve herkesin eski masumiyetini ve coşkusunu koruduğu bir filmin orta yerinde bulursunuz, hissedersiniz ya Viyana için en iyi tasvir bu olsa gerek. 




Binaların muazzam tarihi görüntüsü, heykellerin mükemmel detayları, sanatçı insanların enerjisi bir yana sokaklarda yürürken aşağılara değil yukarılara bakmayı öngörür bu güzel şehir. Çünkü en yükseklerinde o binaların sizleri bekleyen ünlü simalar vardır. 


Beethoven' ın ya da Einstein' ın sıkça oturduğu, bilim ya da sanat camiasından dostlarıyla muhabbet ettiği, kahve içtiği bir kafe hala orada eski yerinde duruyordur mesela. Eski opera binaları geniş alanlara kurulu beklemektedir yeni izleyicilerini. Viyana Üniversitesi' nin etrafında yürürken görürsünüz Goethe' den Schiller' e herkes portre heykelleriyle sizlere bakıyordur. 


Bir de benim gibi Viyana Film Festivali dönemine denk gelen şanslılardansanız artık diyecek söz yoktur. En güzelini izlersiniz balenin operanın dev büyük bir ekranda muazzam bir katedralin dev bahçesinde.


İnsanları aydın fikirli sanat severlerdir, zaten kimseyi zorla bir operaya götüremeyeceğinizden orada olma nedenleri bile sizin için mutluluk kaynağı olabilir.



Gizem doludur Viyana, sıcak ve samimi bir enerjisi vardır, kendinizi turist gibi hissetmezsiniz de sanki bir kısa zaman yolculuğu yapmış gibi merak içersindeyken bulursunuz; bir sonraki sokağın köşesinden dönünce hangi güzel sarayın, kütüphanenin ya da çiçeklerle dolu bahçenin sizi karşılayacağını düşünür heyecanlanırsınız. Kaldığınız yerdeki personel şaşırılacak kadar iyi niyetli, kibar ve yardımseverdir. 

Güzeldir Viyana, dostluklarıyla da özlenen şehirdir...

3 Ağustos 2014 Pazar

Açık Hava Müzesi mi? O Halde Prag !

Çek Cumhuriyeti komünizmin bir dönem damgasını vurduğu tarihte adını Slovakya ile yaşadığı bölünmeyle ve "Kadife devrim" ile gösteren bir ülke. İnsanları birayı çok seviyor. Öyle ki bira sudan bile ucuz. Prag adeta bir açıkhava müzesini andıran sevimli bir şehir. O kadar çok turist var ki eğer yanınızda şehre dair bir haritanız yoksa kalabalığı takip edin tüm görülmesi gereken yerlere gidersiniz. Özellikle Japon turist kafileleri bu konuda çok iddialı. Ünlü isim Charles döneminde ülke yönetimini ele geçirmiş ve yaptırdığı mimari herşeye kendi adını koydurmuş. Charles Bridge de bunlardan bir tanesi. Köprü üzerinde dini semboller barındıran hikayeler anlatan birçok heykel mevcut olmakla birlikte yaz aylarında her bir bireyin her bir heykel önünde fotoğraf çektirme sevdasından, köprüden geçmek zaman alıyor. 



Nehrin bir yanında Old Royal Castle, devasa bir park ve John Lennon Wall, diğer yanında da Old Town denen eski yapılarla kuşatılmış bir şehir bulunuyor. Royal Castle adından da anlaşılacağı gibi krallık döneminden, şehrin manzarasının enfes görüntüsüne bakabileceğiniz kadar yukarıda bu kale. Çok büyük bir alana yayılmış ve kocaman bir manastıra da sahip. 



Aynı rotada bir de oyuncak müzesi mevcut. Savaşta ve yoksullukta oyuncakların nasıl şekillendiği renk ve dokusunun nasıl dönüşümler geçirdiği çok güzel betimlenmiş müzede. 


John Lennon duvarı özgürlük temalı renk renk grafitilerle özlü sözlerle donatılmış. 


Old town da ise Old Clock Tower ve Old Jewish Cemetery ön planda. Tabiki bir dönem insanların yığınla çıktıkları bir meydan ve bu meydanda sallanan "Kadife devrim" in simgesi sayılan anahtarlıklardan çıkan özgürlük tınısı da hala sanki kulaklarda. Old Jewish Cemetery öldürülüp üstüste gömülen Musevilerin mezarlarını ve çocuklarının savaşta çizdiği resimlerle dolu bir müzeyi içeriyor. 16 ölü bedenin üstüste gömüldüğü bu nedenle toprağın yükselerek adeta bir tepe oluşturduğu toplu mezarlık insanlığın kendini sorgulaması gerekli olan yerlerden bir tanesi. Dünya rekoru bu mezarlıkta imiş.

Old Clock Tower üzerinde ölüm ve yaşam, iyilik ve kötülük simgelerini anlatan azizlerle kaplı oldukça etkileyici bir saat kulesi. İkinci Dünya Savaşı sırasında şehre atılan üç bombadan bir tanesinin isabet ettiği yer, saatin hemen bitişik binası ortadan kalkmış ama yakından ve dikkatle bakmadıkça anlaşılması zor şehir meydanlarıyla, canlılığıyla oldukça hareketli.  Heryerden müzik sesleri yükseliyor sokaklarda. 


Bu yoğunluktan kaçıp kafa dinlemek isteyenler için şehrin içinde devasa bir alana yayılmış olan park çok iyi bir çözüm. Parkta bir çok mevye ağacı mevcut, mevsimini yakalarsanız çok şanslısınız demektir . :)









1 Ağustos 2014 Cuma

Sanat şehri Berlin


Berlin herkesin aşina olduğu Berlin Duvarı ile bilinir. Tarihe bu duvar utanç duvarı olarak geçmiştir. Bu şehire ilk geldiğinizde -eğer İstanbul gibi kaotik bir şehirden geliyorsanız- kendinizi inanılmaz bir düzen içinde bulursunuz; gelişmişliğin doruklarında olan Berlin sokaklarında çöp, izmarit, sakız, kola kapağı bile göremezsiniz. Bisiklet kullanımının bu kadar yaygın olduğu bir şehir daha görmedim diyebilirim, bu yüzden kilolu kimse yok, herkes sabah koşusu akşam yürüyüşü derken aşırı sağlıklı ve zinde görüntüsüyle şehire güzel bir hava katmakta. 

Berlin biraz yukarılardan bakabilme şansına ulaştığım bir akşam, şehirdeki tarihi dokuyu da sizlere sunmamı sağladı. 

Fotoğrafa bakınca ağaç göremediğinizi düşünebilirsiniz fakat durum hiç de öyle değil; aslında heryer yemyeşil, büyük parkları, eski bir havaalanının boş devasa arazisi, bisiklet yolları derken insanların gerçekten de nefes aldığı bir şehir Berlin. Tabii 48 km uzunluktaki Berlin duvarı ve duvarın bir yanındaki boydan boya grafitilerden de anlaşılıyor ki sadece bir düzen değil aynı zamanda bir sanat şehri Berlin. Sokaklarda müzisyenler, ressamlar, tasarımcılar özgürce sanatlarını sergilerken türk marketinde de gözleme ve sigara böreği yapan türklerle karşılaştım. Evet, özellikle türk nüfusunun en yaygın olduğu şehirlerden bir tanesi Berlin. Hepsi gözleme yapmıyor tabi sanat yapan tamamiyle bu kültüre ve yaşam şekline entegre olmuş kendi dili gibi almanca konuşabilen türkler de burada...


Zamanında aileleri ayıran, batı Berlin ve doğu Berlin arasındaki varlığıyla insanların ölümüne neden olan Berlin Duvarı şimdilerde tam bir açık sanat müzesi gibi. Ünlü grafiti sanatçılarının ücret ödeyerek sergiledikleri çalışmalar boydan boya duvarı kaplamış eskiye sünger çekmekte. Sadece sanata değil bilime de değer veren bu güzel şehirde bir botanik bahçesi gezme imkanım oldu. Kew gardens kadar etkileyici ve büyüleyiciydi bu güzel bahçe... Ve de çok da düzenli...


Tropik bitkiler bölümü her zaman favorim olmuştur ama bunun yanında paleobotanik kısmı çok geniş tutulmuş bir botanik müzesini de barındırıyordu botanik bahçesi...İşte meraklısına biraz bitki örneği, biraz fosil bitki :)


Kiliseleri ile, doğası, tarihi dokusu, hassas ve nazik insanları, gece hayatı ile İlgili daha anlatılacak çok daha güzel şey varken Berlin hakkında, ben gelip gözlerinizle görün, kendi anılarınızı biriktirin derim. Sevgiler