2 Ekim 2011 Pazar

Brighton; özgürlüğün yansımaları

Brighton, Londra' dan kolaylıkla trenle ulaşabileceğiniz, Kuzey Denizi'ne açılan şirin ve samimi bir bölgesi Birleşik Krallığın. Genellikle müzisyenlerin ve sıradışı insanların uğrak yeri olmakla birlikte Camden Town' dan sonra gördüğüm en çarpıcı kent. Kışın ortasında okyanusa açılan bir yere gidelim diye karar aldığımız bir gün Moskova'lı arkadaşım Ivan'la birlikte gara gidip herkes için bir bilet aldık. Gideceğimiz günün hava koşullarının bizim için pek de önemi yok, olmamalı diye düşündük ne de olsa mevsim kıştı. Ama 1,5 saatlik tren yolculuğundan sonra fırtına ve yağmur karşıladı bizi küçük şehirde. Tüm bu kopan fırtınaya rağmen yayılan enerji, insanların samimiyeti, doğallığı Brighton'ın etkileyiciliğine ket vuramıyordu, biz de karışık milliyetlerden bir grup arkadaş o enerjiye bıraktık kendimizi. Şehirdeki iskele oldukça dikkat çekiciydi, iskele diyorum çünkü ilk rota olarak deniz kenarını seçmiştik, her yerde tabelaların olması o kadar güzel ki, insanlar için ulaşım kolaylığı en ince detaylara kadar düşünülmüştü, bir yeri bulamamanın imkansız olduğu bir yerdeydik. Casino vardı iskelenin 100 metre ötesinde, birbirinden bu kadar bağımsız 2 yapının yanyana yerini almış olması tezatlık oluşturuyordu en azından benim açımdan...
Şehir merkezine doğru yürümeye karar verdik deniz kenarında aşırı rüzgardan dolayı, sahilin kenarında fotoğraf sergisi açılmıştı, Brighton fotoğrafları 15 pound civarlarındaki fiyatlarda satılıyordu. Balık dükkanları da sahil boyunca yerini almıştı. Biz de bir yerde dinlenmek üzere yürürken bol bol fotoğraf çektik.
Sokaklar arasında ilerlerken bir çok katedralle karşılaştık Scott Monument'i andıran bir tane, şehrin tam ortasında kocaman bir alan kaplamıştı. Mola vermek için şirin bir pub' a girdik ve saatlerce orada kaldık, çıktığımızda hava oldukça düzelmiş, yağmur ve rüzgar yerini sessizliğe bırakmıştı. Şehirde bir süre daha gezip ara sokaklardaki renkliliği, insanları inceledik.
Hayatımdaki güzel günlerden birinin daha sonuna gelmiştim, Rus arkadaşlarımın Türk malı bisküvileri iştahla yemesiyle son bulan tren yolculuğu sonunda tekrar kaos şehri Londra'daydık..